11 Ağustos 2013

Kitap Tanıtım: MELEKLER ZAMANI || Fatma Erdek

Merhabalar!
Bu sefer ki kitap beni cidden tedirgin ediyor. Öncelikle ismini oldukça duyduğum bir bayan Türk yazar. İkinci olarak kitabın saha arka kapak yazısı insanın rüyalarına giriyorsa içeriği nasıldır sizce..

Yerli yazar okumayalı oldukça uzun zaman oldu, en azından bu türde. Fatma Erdek ezber bozduracağa benziyor. Yeni kapağı ile Ephesus Yayınlarından çıkacak olan "Melekler Zamanı" kitabı içeriği ve yazarın betimleme kabiliyeti (çok duydum methini) ile zannediyorum hepimizi uzun bir süre etkisi altına alacak. :)




Yazarın kısa bir biyografisi, kitap tanıtmı ve benim rüyalarıma giren kitabın alıntısı ile sizi başbaşa bırakıyorum.
(Kaynak:Fatmaerdek.com)

Sizde çok kurcalamayın bence orasını burasını, yorumlarını okuyun gitsin kitabı alın (: Benim gibi yerli yazar okumam tribi atmayın :)

Kırk yıllık Küçük Kız'ı ne hallere sokacak camiada bu kitap bilmiyorum ama yakında ismini ve yorumlarını daha fazla göreceğime eminim.   

Sevgilerle,



 MELEKLER ZAMANI

Gökyüzü,maviye kilitli kapılarını aralar mı günün birinde? Bir akşam vakti,koyu akşam rengi saçların arasına düşer mi yıldızlar? Bitmesi için sayılan günler durur mu zamanın bir yerinde? Tek bir mum gibi yanmakta olan nefes üzerine esen rüzgar diner mi? Kara geceye,ala bir şafak iner mi? Bir umut tomurcuğu sürer mi,kırık dal parçalarının arasından? Dokunur mu bir el,küçülmüş,tertemiz çocuk kalbinin derinliklerine? Düne,güne küsmüş karanlık bir denizin üzerine yakamozlar serer mi? Yusuf ve Yesra iki kardeş.Tek can.Ve onları ayıran babaları.Küçük Yusuf ' u tarikatın emrine gönderirken ,gencecik Yesra'yı yaşlı tarikat liderine eş olarak verir. Sonra.. Sonrası mücadeleci Yusuf 'un tarikattan kaçışı... Barlas oluşu.. Hayatı keşfi.. Mucizelerin ona getirdiği hayatının melekleri Nesil ve Ekin.. İçiçe geçmiş ,soluk soluğa okunan bir adamın iki hayat mücadelesi. Yesra ve Yusuf 'un yürek burkan ,sarsan hikayesiyle irkilecek,Nesil ve Barlas 'ın aşklarıyla yaşamın ne denli bir mucize olduğuna tanıklık edeceksiniz... 



 FATMA ERDEK KİMDİR?

Fatma Erdek 1969 yılında Erzurum'un Şenkaya ilçesinde doğdu. İlk, orta, lise ve yüksek okul eğitimini İzmir'de tamamladı. İzmir'de yaşıyor. 1995 yılında evlendi, 1999 yılında oğlu Ozan dünyaya geldi. 2005 yılında amatör olarak yazmaya başladı. Yazarlığın eğitiminin olamayacağını savunuyor. Herkesin bildiği kelimelerle farklı cümleler kurabilen, özellikle duygulara hitap edebilen yazarlara hayranlık duyuyor. İsimsiz Hikaye adlı ilk roman denemesinin ardından, Hayat Tadında, Kader Çizgisi, Hazan Sarı, Erken Rüya Zamanlar ve nihayet Melekler Zamanı'nı yazdı. Kalfalık döneminin son romanı olarak nitelendirdiği Melekler Zamanı, aynı zamanda ustalık döneminin ilk romanı oldu. 2012 yılının Ocak ayında basılan Melekler Zamanı kısa sürede çok satanlar arasına girmeyi başardı.

ALINTI:



Yesra ve Nesil, Ekin üzerine konuşurken, Barlas’ın yüzündeki ifadeyse farklılaşmıştı. Oğlunu ablasının kucağında hiç hayal etmemişti genç adam. Bu yüzden o an tanık olduğu, izlediği sahne Barlas için hayallerden daha uzaktı. Ama gerçek olmuştu. Artık, Nesil’le birlikte sahip olmaya başladığı mutluluğun, son taşı da yerine oturmuştu. Onlara bakarken bir yandan da aklından anne ve babası geçiyordu. Bir yandan da kalbinden gelebilecek sesleri bekliyordu. Belki... Her şey değişirken, o da değişebilirdi? En son olarak nefretle tükenen, ölen bağları bir daha yeşerebilirdi? Belki, anne ve babası olduğunu hissedip, hatırlayabilirdi bir daha...

Ama... Hayır... Kalbinde tek bir kıpırtı bile olmuyordu. Yusuf için, hayatın resmi bu gece tamamlanmıştı. Hiçbir boşluk kalmamıştı. Bu ne anlama geliyordu? Evinden ayrılırken yanında götürdüğü sevgiler, bu uzun ve çetin yola dayanamamıştı. Günden güne, yıldan yıla körelen yüreği, yalnızca, en sağlam olan ve en derinde duran adı saklamıştı. Yesra’yı. Anne ve babasından hiçbir iz yoktu, onları unutmayı başarmıştı. Ne acıydı... Neden böyle olmuştu? Bunu hatırlamak zorundaydı genç adam. Çünkü vicdanında o gece hissettiği o yeni sızıyı yadırgamıştı. O unutulmuştu. Buna rağmen, unutmuş olmayı acı bulmuştu.


Bir süre sonra, Nesil Ekin’i alıp yukarıya çıkarken, o anılarını sakladığı o fakir servete doğru yürüyordu. O kutuyu, ara sıra açtığı olurdu. Ancak içinde öyle bir şey vardı ki... Onu açmaya eli de yüreği de ermiyordu. Şimdi tam sırasıydı. O mektup Yesra’nındı... Yesra onu okurken, Barlas da neden böyle bir adam olduğunu hatırlayacaktı. Vicdanındaki sızı mı, yoksa o mektubu yazan çocuk mu daha haklıydı? Bu ortaya çıkacaktı bu gece...


“Allah’ın selamı üstüne olsun Yesra...

Nasılsın? Canım ablam nasılsın? İyisindir umarım. Annem ve babam nasıllar? Ya teyzem? Mahalleli çocuklar? Beni soracak olursan...


İyiyim ben. Yalnız, tatil olmuyor burada. Geleceğimi sanıyordum, ama gelemiyorum. Olsun. Zaten, çok mutluyum. Sokağımızdaki çocuklardan bile çok arkadaşım var. Derslerimiz bitince, onlarla zaman geçiriyorum. Güzel bir yer burası. Burayı seviyorum. 


Düğmelerimi iliklemeyi öğrendim. Saçlarımı da senin istediğin gibi yıkayabiliyorum artık. Karnım da aç kalmıyor. Yemeklerimi yiyorum. Endişelenme benim için. Kendime bakmayı beceriyorum. Yalnız... Ben...


Cemil’i biliyor musun? Bizim oradan. Benimle aynı gece geldi buraya. Aynı trendeydik. İki sokak arkamızda oturuyorlarmış. Ama bizim orada hiç görmemiştim onu. Sen tanıyor muydun? Biz yolda tanıştık, iyi bir çocuk. Biliyor musun en çok neyi merak ediyorum Yesra? Cemil, bir gün evimize döneceğimizi söylüyor hep. İnanıyor buna. Sence de doğru olabilir mi? Bir gün, bu okul bitebilir mi? Sen her şeyi bilirsin diye soruyorum sana. Gelir miyim sence bir daha oraya? Tamam, burada da mutluyum... Ama...


Dün, çok önemli bir sınavımız vardı. Ben birinci oldum. Buradaki büyüklerimiz beni çok seviyor. Bütün çocuklardan daha güçlü ve daha başarılı olduğumu söylüyorlar. Sana döndüğümde burada neler yaptığımızı anlatırım. Şimdi yazamıyorum. Burayı anlatan bir şeyler yazmamız yasakmış. Mektuplarınızda buradan ve burada neler yaptığımızdan bahsetmeyin dediler. Aslında bunu sana söylemem de yasak, belki sırf bu yüzden bile bu mektup bana geriye dönebilir, ya da onlar bana vermeden, habersizce yırtıp atabilirler... Belki de beni hücreye...


Düşündüm de Yesra... Bu mektubu onlara hiç vermeyeceğim. Yazıp saklayacağım. Eğer günün birinde gelebilirsem, ya da sen beni görmeye gelirsen, o zaman vereceğim. Sana bugüne kadar yazdığım ve eline geçmeyen onlarca mektup var. Çünkü hiç birini göndermeme izin vermiyorlar. Burası bir okul değil Yesra ve ben burada mutlu değilim. Sana yalan söyledim. Sen üzülme diye hep yalan yazdım. Ama dayanamıyorum daha fazla. Sizi çok özledim. Seni, annemi, teyzemi, hatta babamı bile... Sokağımızı, arkadaşlarımı, eski okulumu... Sütçü dayıyı... Deli Sülo abiyi... Evimizi... Yatağımı... Karabaş’ı, Pamuk’u... Her şeyi öyle özlüyorum ki Yesra...


Trenden indiğimde, karşılayan adamlar, üstü çadırla kapanmış bir arabaya doldurdular bizi. Saatlerce yol gittik. Geldiğimden beri, duvarların üstünden bakıyorum etrafa. Bizden başka hiçbir şey, hiç kimse göremiyorum. Yol da yok. Burası neresi bilmiyorum Yesra. Ben neredeyim? Neden buradayım, neden eve dönemiyorum? Annemle, babam, siz neden hiç gelmiyorsunuz? Babam, bunun bir şans olduğunu söylüyordu hep. Annem de şükrediyordu ya durmadan. Yesra, ben kendimi kaybolmuş hissediyorum. Keşke gelsen, keşke alsan beni buradan. Yine evimizde olmak, seninle uyumak istiyorum. Burayı sevmedim Yesra. Ben eski okuluma gitmek istiyorum. Eski arkadaşlarımı istiyorum... Ben artık hep ağlamak istiyorum Yesra. Konuşmak istemiyorum, buradaki kimseyi görmek ve duymak istemiyorum.

Burada bir yer var. Bazen tek başıma oraya kapatıyorlar beni. Kork

muyorum artık hiçbir şeyden. Buradan, bana verdikleri cezalardan hiç korkmuyorum. Ama... Oraya her girip çıktığımda, kendimi daha kötü hissediyorum.


Sana topumu sakla demiştim ya, vazgeçtim, saklama artık. Murat’a ver. O benim en yakın arkadaşımdı. O oynasın benim yerime. Çünkü ben, ben artık top oynamak istemiyorum. Canım en sevdiğim şeyleri bile çekmiyor artık. Yok... Bak yine yalan yazdım sana. Bir tek şey çekiyor. Hani benim geldiğim gece, evde yemiştik ya. O yemeğin tadı hâlâ damağımda, kokusu burnumda...


Yesra... Bana neler oluyor? Beni hiçbir şey mutlu etmiyor... Büyümek bu mu Yesra? Ben büyüdükçe, içimdeki özlem de büyüyor, büyüyor. Ne içime sığıyor artık, ne bu duvarların ardına. Kötü şeyler oluyor Yesra. Cemil inanıyor, ama ben inanmıyorum. Hiçbir zaman dönemeyeceğim değil mi? Bu yüzden, sana sorduğumda; “döneceksin ablacığım” diyemedin. Keşke söyleseydin. Keşke bilseydim. O zaman daha sıkı sarılırdım sana. Daha çok öperdim seni. “Yesra” derdim sana. “Yesra beni hiç unutma.”
 



Subscribe to Our Blog Updates!




Share this article!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazan güzel ellerinize sağlık (:
ve Lütfen! Küfür içeren veyahut içeriğinde reklam olan yorumları yazmaktan sakınalım. Sormak istediğiniz sorular için bloğun sağ üst köşesinde bulunan İletişim kısmından her zaman mail atabilirsiniz. (:

Return to top of page
Powered By Blogger | Design by Genesis Awesome | Blogger Template by Lord HTML